Popüler Yayınlar

30 Mayıs 2011 Pazartesi

İNGİLİZCE KELİME ÇALIŞMA TEKNİKLERİ

Genel anlamda bir dilde yapılabileceğiniz dört aktivite vardır: Okumak, yazmak, dinlemek ve konuşmak. Bu aktivitelerin tamamını gerçekleştirmek için kullanılan iki ortak araç gramer ve kelime bilgisidir .

ingilizce öğrenenler

Genel anlamda bir dilde yapılabileceğiniz dört aktivite vardır: Okumak, yazmak, dinlemek ve konuşmak. Bu aktivitelerin tamamını gerçekleştirmek için kullanılan iki ortak araç gramer ve kelime bilgisidir .

ingilizce kelime bilgisi

İngilizce öğrenenler için gramer sorununun çözümü oldukça kolaydır. Alacağınız hemen her İngilizce çalışma kitabında İngilizce grameri hakkında gerekli bilgileri bulabilirsiniz. İngilizce gramer bilgisinin yıldan yıla değişmediği ve öğrenebileceğiniz gramer bilgisinin kısıtlı

sayılabilecek miktarda olduğu gözönüne alındığında İngilizce gramer sorununuzu disiplinli bir çalışma ile kısa zamanda çözebilirsiniz.

Diğer taraftan İngilizce öğrenenler için olduğu kadar, İngilizcesini geliştirmek isteyenler ya da İngilizce yeterlik sınavlarına girecekler için çözülmesi gereken en büyük sorun İngilizce kelimeleri öğrenmektir.

Literatürde İngilizce kelime öğreniminde kullanılabilecek 60 kadar yöntem olduğu bilinmektedir. Bu kadar fazla yöntem olmasına karşın İngilizce öğrenenler genelde "liste ve flash kart yöntemi" gibi 2-3 farklı yöntem bilir ve kullanırlar.

ingilizce kelime öğrenme yöntemleri

Literatürde yer alan çok sayıdaki kelime öğrenme yöntemlerinden tamamı İngilizce öğrenenlerin kelime öğrenme sorununu çözmek için geliştirilmiştir. Yalnız bu yöntemlerin tamamı bilinçli kullanıldığında yarar sağlayacaktır. Örneğin amacınız İngilizce kelimeleri derinlemesine öğrenmek ise "Liste" yöntemini kullanmamalısınız. Ya da kısa zaman içinde çok sayıda İngilizce kelime öğrenmeniz gerekiyorsa "hafıza" yöntemlerini kullanmak sizin için yeterince verimli olmayacaktır.


Hemen her İngilizce kelime öğrenme yönteminin avantajlarının yanında çok sayıda dezavantajları da bulunmaktadır. Eğer kullandığınız yönetimin özelliklerini ve ne şekilde kullanılması gerektiğini bilmezseniz, sürekli çalışmanıza rağmen çok da fazla miktarda İngilizce kelime öğrenmediğinizi farkedeceksiniz. Örneğin İngilizce kelime öğrenirken "liste" yöntemini kullanıyorsanız bu yöntemin doğasında yer alan

- Düzen etkisi (order effect)
- Öğrenme yöntemi etkisi (learning method effect)
- Sıra etkisi (serial effect)
- Alfabetik düzen etkisi (alphabet order effect)

gibi dezavantajlardan haberdar olmanız gerekmektedir.

22 Mayıs 2011 Pazar

NASIL SU GİBİ İNGİLİZCE KONUŞULUR?


NASIL SU GİBİ İNGİLİZCE KONUŞULUR?

Amsterdam'dan bir arkadaşa ’'Nasıl oluyor da tüm Hollandalılar su gibi İngilizce konuşuyor?'' diye sordum. ''Çok basit! Konuşmazsak dünyanın hiçbir yerinde ne yemek sipariş edebiliriz ne de yolumuzu bulabiliriz... Kimse Hollandaca bilmiyor ki!'' diye cevap verdi. Bu bizim için de aşağı yukarı öyle diye düşündüm; ama Hollanda'da İngilizce konuşanların oranı ve konuşulan İngilizce'nin seviyesi şaşırtıcı derecede yüksekti.
''Peki hangi yaşta ve nasıl öğrendin İngilizceyi'' diye sorunca arkadaşım uzun bir soluk alıp ''bilmem okulda öğrenmeye başladım, küçüktüm hatırlamıyorum'' dedi. İçimden bu birinci neden diyerek saymaya başladım. ''Sonra Hollanda'da tüm yabancı filmler İngilizce yayınlanıyor televizyonda, sadece Hollandaca alt yazı ekliyorlar, çeviri yapmıyorlar. Onun da çok faydası oluyor'' diye ekledi. Neden iki...
''Bir de tabii çocukken okul turlarıyla İngiltere'deki müzeleri gezmeye giderdik. İyi bir pratik imkânıydı bu turlar'' dedi. Neden üç!
Farkettim ki üç nedenden ikisi pratiğe dayalıydı. Sonra kendimi düşündüm. 10 yaşında kolejde İngilizce öğrenmeye başlamış, lisede devlet okuluna geçince bildiklerimi unutmamak için ayrıca İngilizce kursuna yazılmıştım. Hatta 18 yaşında 15 günlüğüne İngiltere'ye gitmiştim. Yine de 23 yaşında Londra'ya okumaya geldiğimde İngilizcem hiçbir Hollandalı kadar iyi değildi. Gramerim Upper-Intermediate ya da Advanced çıkıyor ve hocalarım ekstra ders almama gerek olmadığını söylüyordu; ancak aksan problemlerinden dolayı insanlar beni, ben de insanları anlamakta zorlanıyordum.

Şimdi ise Hollandalı arkadaşım bana ''sen burda büyüdün ama değil mi?'' diye soruyordu. Tüm turistler beni peynir beyazı olmayan tenime rağmen İngiliz sanıyor, Türkler İngilizce konuşunca Türk olduğumu anlamıyordu. Nereden ve ne çabuk kapmıştım bu aksanı? Burada 25 yıldır yaşayan, elinde İngiliz pasaportuyla gezinen ama tek kelime İngilizce bilmeyen Türkler de vardı. Nedendi bu fark?

Düşününce, cevabı yine o üçte ikilik kısımda buldum: Pratik!
'Dil yerinde öğrenilir!' sözü çok doğru ama tam değildi. Londra'da koleje ilk başladığımda Film ve Medya Bölümü'ndeki tek Türk bendim. Sınıfımızda da tek bir İngiliz vardı. Geri kalanlar ya Uzak Doğulu ya da Hintliydi ve de kendi aralarında gruplaşmayı tercih ediyorlardı. Ben de bu İngiliz arkadaş ve de Hintliler grubuna katılmak istemeyen bir Hintli çocukla zaman geçirmeye başladım. Tek ortak noktamız hepimizin Londra'ya yeni olmasıydı. Farkımız ise İngilizce seviyelerimizdi. Aralarında en kötü İngilizce de benimkiydi. Dediklerinin çoğunu anlıyor ama istediğim hızda ve şekilde cevap veremiyordum. Sanki dilsizmişim gibi hissediyor, sohbetlere tam katılamamnın sinir bozucu eksikliğini yaşıyordum. Emindim ki eğer herkes yazarak konuşsaydı herşeyi anlayacaktım, ama aksan farkları beni çaresiz bırakıyordu. O zamanlar bu durumun bugünler için en iyi yatırım olduğunu bilmiyordum. Okulda işletme, iktisat ve pazarlama bölümlerinde okuyan 8-10 Türk kız vardı. Her cumartesi kafeteryada buluşurlar saatlerce Türkçe sohbet ederlerdi. Türklerle zaman geçireceksem İngiltere'de olmanın manâsı ne diye düşünüp, Londra'da kalacağım süreden tam olarak faydalanmaya karar verdim ve onlara katılmadım. Yerine, İngilizcesini sırf benim değil İngiliz arkadaşın da zor anladığı fotoğrafçılık hocasının tekrar dersine giriyordum. Zamanla tüm arkadaşlarım ya İngiliz ya da hayatının çoğunu İngiltere'de yaşamış yabancılardan olmaya başladı. Tanıdığım Türkler zaten Türkiye'ye geri dönüş yapıyordu. İngilizcesi çok iyi olan insanlarla sürekli vakit geçirmenin dil öğrenmedeki avantajını bugün görüyorum ama dezavantjları da zamanında az değildi. Grupta İngilizcesi en kötü olan hep ben oluyordum. Yapılan esprileri çoğu kez kaçırıyordum ve İngilizcem hiç gelişmiyormuş gibi geliyordu. Pes etmek yerine yanlış yaptığımda beni düzeltmelerini istedim. Elimde İngilizce telaffuz kitapları fonetik alfabeyi öğrendim.
Bugün benden daha çok yurtdışında kalmış birçok kişiden daha iyi İngilizce konuşabiliyorum. Sürekli bana soruyorlar: ''Nasıl yaptın?''. ''Pratikle'' deyince de inanmak istemiyorlar; çünkü onlara fazlasıyla basit bir cevapmış gibi geliyor. İşin doğrusu hiç de basit bir süreç değil ama denemedikleri için bilmiyorlar. İngilizceyle haşır neşir olanlar bilir. İngilizceyi zor yapan gramatik yapısı değil, sonsuz kelime sayısı ve 'hello' bile deyince sizi ele veren aksan farklılığıdır. Yoda yürüyen ve doğru aksanla konuşan İngilizlerin çoğu, proficiency (uzman) seviyesinde gramer bilmemekte, kendileri hatalar yapmaktadır. Onların avantajı doğru aksan kullanmalarıdır. O yüzden en üst seviyede İngilizce bilip de doğru düzgün konuşamamaktansa, orta seviye de İngilizce bilip iyi bir aksanla konuşmanız daha önemli.
Aksan nasıl mı düzeltilir? Pratikle!
Gerek Türkiye'de gerekse yurtdışıdayken yabancı arkadaşlar edinin, yabancı radyo kanallarını dinleyin ve yabancı filmleri İngilizce olarak, Türkçe altyazıyla izleyin.
Yazan : Sinem Ersever


DİL OKULU SEÇMEK...

Dil okulu seçme kişinin karakterine, hobilerine, ilgi alanlarına, maddi yeterliliğine ve ülkelerin sunduğu şartlara göre değişiklik gösterecektir.

Öncelikle size uygun ülkeyi, şehri ve programı bulmadan evvel:

Yetkili kurumlar tarafından akredite mi?
Dil öğrenmek için ne kadar zaman ayırabilirim?
Haftada kaç ders içeren bir programa katılacağım?
Gideceğiniz zaman konusunda karar verdiniz mi?
Özel okul mu yoksa üniversite bünyesindeki dil okullarını mı tercih etmeliyim?
Okulun eğitim ücreti ne olacak?
Okulun sunduğu konaklama seçenekleri neler ve ücreti ne kadar?
Okulun bulunduğu bölgenin yaşam masraflarıma etkisi nedir?
Çalışma izni veren ülkeler hangileri? gibi soruları yanıtlamanız gerekecektir.

ÖZEL DİL OKULLARI

Bu okullar şehrin genellikle tam merkezinde kendi binalarında yada üniversitelerle anlaşmalı olarak programlarını yürütmektedirler. En büyük avantajları kişiye olan ilginin fazla oluşu, tüm sosyal imkanlara çok kolay zamanda ulaşmanız ve fiyatlarının üniversiteye bağlı dil programlarına göre biraz daha uygun oluşudur. Ancak okullar kampus halinde olmadığından okulun içinde sınırlı sayıda derslik ve laboratuar vardır. Bu tip okullarda spor aktiviteleri ve imkanları bulunamayacaktır. Ancak üniversitelerle anlaşmalı olarak çalışan özel kurslar, öğrencilerin hem o üniversitenin tüm imkanlarından yararlanmalarını sağlayacağı gibi hem de üniversitenin özgün eğitim programına geçme olanağı da sağlayabilir.

ÜNİVERSİTE BÜNYESİNDEKİ DİL OKULLARI

Üniversite/kolejlerin ayrı bir departmanı olarak, dil eğitim programları öğrencilere verilmektedir. Üniversite bünyesini tercih eden öğrenciler geniş yelpazede dil eğitimi seçenekleri bulabilirler. En büyük avantajı üniversite ortamında dil eğitimini alırken kampüs olanaklarından da tüm dil öğrencilerinin faydalanabilmesidir. Ancak özellikle Amerika’’da kampüslerin bir çoğu şehirden uzak yerlerde veya banliyölerde olduğundan ulaşım problemi çekilebilir. Üniversite ortamında dil öğrenmek öğrencilere kampüs ortamını yakından görmesi, sosyal ve spor etkinliklerinden faydalanabilmesi ve gideceğiniz ülkenin ana dilini konuşan öğrencilerle tanışarak dil pratiğini geliştirebilmesi ve alınan kurs sonrasında üniversitenin özgün eğitimine geçilebilinmesi üniversitelere bağlı dil programlarını tercih etmenizdeki en önemli faktörler olabilir.

http://www.kigem.com/selfdevelopment/

GERÇEK İNGİLİZCE SEVİYEMİZ!

"Bir yerde İngilizce biliyor olduğu varsayılarak işe alınan insanları test ettiğimizde, yüzde 90'ının bilgi düzeylerinin orta seviyenin altında (pre-intermediate) olduğunu görürüz."  EF Dil Okulu kurucusu Bora Gündüzyeli, Türkiye'deki çalışan kesim içinde dil bilenlerin durumunu böyle özetliyor.

Belli düzeyde dil eğitimi almış ve yeterli insanların bile zamanlar rehavete kapıldıklarını anlatan Bora Gündüzyeli, "İş yerlerimizde yabancılar o kadar az ki, yabancı ortaklı ya da çokuluslu şirketlerde bile, insanlarımızın sahip oldukları yabancı dili konuşamama, kullanamama gibi bir şanssızlıkları oluyor." şeklinde açıklamada bulunuyor.

"Bize eğitim almaya gelen genç gruptaki kişiler daha iyi iş bulabilmek istiyor. Ancak onları test ettiğimizde de karşımıza elementary, preintermediate ve intermediate seviyelerde çıkıyorlar. Neredeyse işin başında oluyorlar. Üstelik bu arkadaşlar bir şey biliyorum ama daha iyisini yapmak istiyorum diye gelenler oluyor." diyen Gündüzyeli yakın zamanda yaptıkları bir araştırmanın sonuçlarını bizle paylaştı:

Araştırmaya katılan 12 bin kişiden İngilizce'de hangi seviyede olduklarını beyan etmeleri istendi. Yaklaşık 600 kişi çok iyi biliyorum diye yazdı. Bu 600 kişi sınava çağrıldı ve yaklaşık 570 kişisinin aslında bu seviyede olmadığı anlaşıldı. Ancak yine de seviyesi daha iyi olabilir diyerek tekrar denenmek üzere 130 kişilik bir grup daha ayrıldı. Sınav yapılan son grup içinden sadece 80 kişi orta seviyenin üstünde (upper-intermediate) İngilizce bilgisine sahip çıktı."

"Bilgilerimiz bize şunu söylüyor: Türkiye'deki insanların yüzde 99'unun İngilizce bilmeye ihtiyacı var. Ancak yüzde 90'ı da dil öğrenimi için yurtdışına çıkılması gerektiğini düşünüyor. Bizler bunun yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Ne kadar kaçılırsa kaçılsın, dil konusunda diğer konularda olduğu gibi kişilerin kendilerini geliştirmesi gerekir."

AB süreci içinde sertifikalandırılan tecrübe ve bilginin değerinin olacağını hatırlatan Bora Gündüzyeli, önümüzdeki seneden itibaren sadece dil için değil, hemen her konuda sertifika ilanları ile karşılaşacağımızı belirtiyor: "Yurtdışı ile işbirliği yapacak firmalar, çalışanlarının seviyesini belgelemek için bu tarzdaki sertifikalara ihtiyaç duyacaklar. Bazen çalışanlarını toplu halde sertifika sınavlarına hazırlatıp sonuç almaları gerekebilecek."


Kaynak:www.yenibir.com

NASIL İNGİLİZCE DÜŞÜNÜLÜR?


Öğrenilen dilin konuşulduğu ülkede bulunun.Bir dili öğrenirken o dilin konuşulduğu ortamda olmak çok önemli. Öncelikle anadilimizi nasıl öğrendiğimizi hatırlayalım. Beynimiz biyolojik olarak dil öğrenmeye programlanmıştır. Doğal olarak, verilen kalıplan algılama ve bunları ayrıştırarak depolama, anlamlandırma yetisine sahiptir.

İşte bu nedenledir ki, biz ana dilimizi öğrenirken hiçbir özel çaba sarf etmedik. "Bilinçli öğrenme" süreci olmadan, hiçbir endişe ve kaygı duymaksızın dinledik tüm söylenenleri. Böylece anadilimizi edindik..

İkinci dilin bellekte kapladığı alanı genişletebilmenin yollarından birisi, öğrenilen dilin konuşulduğu ülkeye gitmek, orada bir süre yaşamaktır. Sokakta, alışverişte, otobüste her yerde İngilizce konuşulan bir ortamda bulunun. Ben İngilizce dilinin konuşulduğu bir ülkeye, İngiltere''ye, ilk gittiğimde ilk şaşkınlığımı havaalanında yaşamıştım. İki temizlik görevlisi kendi aralarında konuşuyorlardı.. Açıkçası bu durum beni şok etmişti. Bizim yıllar süren çalışmanın sonunda gelemediğimiz düzeyde bir İngilizce''yi büyük bir doğallıkla konuşuyorlardı ! Bu nedenle, İngilizce öğrenmek isteyenlere önerim, İngilizce konuşulan bir ülkede kısa veya uzun bir süre kalmaları olacaktır.


İngilizce TV, film izleyinDinlerken mümkünse kulaklık kullanın. Böylece beyniniz, işitsel dikkatiniz dağılmadan doğrudan kayıt yapabilir. Bu sırada filmi anlamayabilirsiniz. Hiç önemli değil. Unutmayın, beyin doğal olarak dil kalıplarını bir süre sonra ayrıştırma, benzetme becerisine sahiptir. Siz dinlemeye devam edin. Bir süre sonra hiç anlamadığınız uzun bloklar halindeki söz dizinleri kendiliğinden, anlayabildiğiniz daha küçük parçalara ayrılacaktır. Film izlerken hoşlandığınız dil kalıplarını yazacağınız bir defteriniz olsun. Bunları not alın ve filmde duyduğunuz tonlamayla tekrarlayın. Bunları yeri geldikçe kullanmaya özen gösterin. Aynı filmi birden çok kez izleyin.

Filmin sesini kısın. Kişilerin ne söylediklerini hatırlamaya çalışın, seslerini zihninizde canlandırın. Filmdeki kişilerin ne dediği kadar nasıl söylediği de çok önemlidir. Bu nedenle kişilerin beden dillerine, mimiklerine, tonlamalarına, özellikle dudak hareketlerine dikkat edin. Yeni öğrendiğiniz dil kalıplarını onlar gibi konuşarak yüksek sesle prova edin, tekrarlayın. Kendi kendinize konuşun. Mümkünse kendi sesinizi kaydedin.

Dinleyin. Filmdeki ile kıyaslayın. Mükemmelliği yakalayana kadar devam edin. Film ekranını görmeyecek şekilde oturun. Sadece sesleri dinleyin. Seslerden hangi sahne olduğunu zihninizde canlandırmaya çalışın. Çıkaramadığınız durumlarda ekrana bakabilirsiniz. Tüm bu alıştırmalar keyifle tek başına yapabileceğiniz alıştırmalardır.


İngilizce Şarkılar Öğrenin

Şarkı sözlerinin anlamlarını araştırın, öğrenin. Şarkı sözlerini yazın. Ezberleyin. Birlikte söyleyin. Söylerken anlamını düşünün. Ne kadar çok şarkı öğrenirseniz dil alanınızın sınırlarını o kadar geliştirirsiniz. Özellikle sağ beyin işlevi olan ritim/müzik zekası ve ritim hafızası, sol beyin işlevi olan sözel zeka ve hafıza ile birlikte tetiklendiğinde öğrenme çok uzun dönemli olarak gerçekleşir. Bu anlamda, şarkılar ile dil becerinizi geliştirmek sizin için hem çok zevkli, hem de beyin uyumlu bir tekniktir. Sonuç ise mükemmeldir.


İngilizce Konuşabileceğiniz Ve Duyabileceğiniz Ortamlarda Bulunun


Ülkemiz bu açıdan bir cennet. Özellikle Akdeniz ve Ege kıyılarımız bu açıdan bize çok zengin seçenekler sunuyor. Plajda gözlerimizi kapatıp güneşlenirken alfa duruma geçmiş beyin dalgalarımız, dışarıdan gelen İngilizce konuşmaları hiç tereddüt etmeden beyne kaydeder.

Okuyunİngilizce kitap, dergi, gazete, broşür ne bulursanız okuyun. Yanınızda tıpkı film seyrederken olduğu gibi küçük bir cep defteriniz olsun. Beğendiğiniz ve kullanabilmeyi istediğiniz dil kalıplarını, sözcükleri içinde bulunduğu cümle ile birlikte defterinize yazın ve tekrarlayın. Bir kalıp veya sözcüğün sizin olması demek, onu uzun dönemli hafızaya atmış olmanız demektir. Bellek ile ilgili araştırmalar, yeni bir bilginin uzun dönemli belleğe yerleşebilmesi için en az 7 kez tekrar edilmesini gerektiğini belirtir.

Sözlük Kullanmayı ÖğreninMutlaka İngilizce''den-İngilizce''ye sözlük kullanın. "Nasıl olacak?" dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü bu, benim çok sık karşılaştığım bir sorudur. Öncelikle seviyenize uygun bir sözlük alın. Evde bulunan herhangi bir sözlük işe yaramayabilir. Sözlük, dil seviyenizin çok üzerinde olursa bir sözcüğün çok farklı anlamlan ile karşılaşabilirsiniz. Hatta açıklamasını anlamak için tekrar sözlüğe gerek duyarsınız. ''Bu nedenle pek çok kişi, İngilizce karşılıklı sözlüğe bakmaktan nefret eder. Çünkü anlamaz. Oysa seviyeye uygun sözlük alınırsa bu durum oltadan kalkar.

Yazan : Belgin Öğrek

NİYE İNGİLİZCE DÜŞÜNMELİ?



Niye İngilizce düşünmeli?
Çünkü, düşünme ve konuşma aynı sistemin parçalandır. Bir bütünün parçaları arasında uyum olmazsa, sistemde problem yaşanır. Yani düşünme dili ile konuşma dili aynı olmalıdır. Böylece konuşma hızlanacak ve anlam bütünlüğünü bozacak hatalar yapılmayacaktır.

Farkında Olmadan Öğrenme [unconscious learning]
Yapılan bir araştırmaya göre; "Öğrenmenin yüzde 20''si bilinçli bir şekilde okul, kitap, öğretmen yoluyla gerçekleşirken, yüzde 80''i farkında olmadan yapılan bilinçdışı kayıtlar ile gerçekleşir." Ana dilimizi de bu şekilde öğreniriz. Beynimiz, biz farkında olmadan ana dilimizi, konuştuğumuz ortamda milyonlarca işitsel ve görsel veriyi kaydeder. İnsan sesleri ve onlar ile ilintili renk, koku, duyguların hepsi birlikte biz farkında olmadan kaydedilmektedir. Beyin bu veriler üzerinde "aynı"," farklı", "...öyleyse...' mantığını kullanarak duyduğu seslerden oluşan sistemi, yani dilin şifresini çözer. Bir süre sonra öncelikle bize söylenenleri anlamaya, sonra da konuşmaya başlarız.

Yeni bir dil öğrenmeye başladığımızda belleğimizde bu dil ile ilgili yeni bir klasör açılır. Bunu bir bölgede yer kaplayan alana benzetelim. Bölge belleğimiz olsun. Bu bölgede elbette ki anadil alanımız daha büyük yer kaplamaktadır. Sonradan öğrendiğimiz dilin kapladığı alan daha küçüktür. Düşünmek için düğmeye bastığımızı varsayarsak daha büyük olan alan daha baskın olur. Böylece düşünme anadilde gerçekleşir. Bir iletişim ortamında bize İngilizce olarak söyleneni anlarız. Ona cevap vermek için, zihnimizde anadilde düşünürüz. Sonra bu düşündüğümüzü tekrar İngilizce'ye çevirmeye kalkarız.

NELER YAPILABİLİR?

Ana dilini konuşan insanlar ile sonradan öğrenilen dili konuşanlar arasındaki en önemli farklardan birisi şudur: Ana dilini konuşan insanın kendisini ifade edebilmek,için çok seçeneği vardır. Yüzlerce farklı biçimde kalıp kullanabilir. Seçenek zenginliğine sahiptir. Sonradan öğrenilen dil kullanılırken ise öğrenilmiş kalıpların dışına çıkılamaz. Dolayısıyla seçenekler, zengin değildir. Bu nedenle gerek sözel, gerekse yazılı ifade becerisinde kişi sınırlı düzeyde kalır.

Tekrar "alan" metaforuna dönersek, öğrenilmiş dilin bellekte kapladığı alanın sınırlarını ne kadar genişletirsek, o dilde düşünmek o kadar mümkün olur.
Yani "farkında olmadan öğrenme" süreci zenginleştirilmelidir.

Yazan : Belgin Öğrek

NEDEN İNGİLİZCE KONUŞAMIYORUZ?



Neden İngilizce konuşurken zorlanıyorum? Sıkılıyorum? İçerde neler oluyor? Yıllarca İngilizce dersleri, kurslar, özel öğretmenlerden sonra hala iş İngilizce konuşmaya geldi mi konuşamıyorum." diye utanan, sıkılan, kendini yetersiz hisseden hatta suçlayan insan sayısı hiç de küçümsenemez. Bunun farklı nedenleri var kuşkusuz. Oldukça yaygın olduğuna inandığım bir neden, ana dilde düşünmek ve bunu öğrenilen dile çevirerek konuşma stratejisi. Yani, Türkçe düşünmek; ancak İngilizce konuşmaya çabalamak.

Bu bir alışkanlık mı? Neden böyle bir strateji izlenir? Bu kişiler yaptıklarının farkındalar mı? Bir kişinin Türkçe düşünüp ''İngilizce konuştuğunu nasıl anlarız? Bu kişilerin İngilizce düşünebilmek için ne yapmaları gerekir?

Ana dilde düşünme ve bunu, konuşulmak istenen yabancı dile çevirme stratejisini kullanan kişiler konuşmalarına başladıklarında uzun, karışık, anlamsız söz dizinleri kullanırlar. Oldukça yavaş, düşüne düşüne konuşurlar. Çoğunlukla sözcük ve cümle aralarında "aa..ıııııh..." gibi boşluk doldurucular kullanırlar, Çünkü bir yandan konuşurken diğer yandan ne diyeceğini düşünür ve orada kullanacağı sözcük veya kalıbın İngilizce nasıl söyleneceğini bulmaya çalışırlar. Sürekli "İngilizce olarak bu nasıl söylenir? Şu sözcük ne demektir?" diye düşünmektedirler.

Bu durumda zihin çok işlem yapmaktadır. Bu nedenle hem düşünceye odaklanamaz, hem de çeviri yaptığı diller -Türkçe''den İngilizce''ye- birbirinden yapısal anlamda çok farklı olduğu için gramer olarak yanlış, hatta zaman zaman gülünç ifadeler ortaya çıkabilir. Çok bilinen klişe bir örnek vardır bununla ilgili. "Morning moming where are you going?" Bu kişiyle İngilizce iletişim kurabilmek oldukça sıkıcı olduğu gibi başarısızlıkla sonuçlanır.

Konuşan kişi kendini yeterince ifade edemediği için ana dilinde konuşmayı yeni sökmeye başladığı yıllardakine benzer bir ruh hali yaşar. İngilizce konuşulan ortamlarda yetersizlik duygusuna kapılabilir. Bu durum bir iç çelişki yaratır. Anadil deneyimleriyle donanmış nöronlar durmadan düşünce üretirken, bunun dışa vurumu tam olarak gerçekleşemez.

Yani kendimizi dış dünyada tam olarak gerçekleştiremeyiz veya temsil edemeyiz. Bu kişilere "İngilizce düşünün."dediğiniz zaman bunu nasıl yapacaklarını bilemezler. "Nasıl yani ???." diye sormadan edemezler.

Yazan : Belgin Öğrek

2011 KPDS İlkbahar Dönemi Sınav Soruları ve Cevapları

2011 KPDS İlkbahar Dönemi Sınav Soruları ve Cevapları sınavdan sonra ÖSYM tarafından verilir verilmez , bu başlık altında yayınlacaktır.İyi çalışmalar diliyoruz...

21 Mayıs 2011 Cumartesi

KPDS MAYIS 2011 SINAV SORULARI

22 Mayıs 2011 tarihinde yapılacak 2011-KPDS İlkbahar Dönemi Sınavında çoktan seçmeli sorulardan oluşan testlerin kullanıldığı Almanca, Arapça, Bulgarca, Farsça, Fransızca, İngilizce, İspanyolca, İtalyanca, Rusça ve Yunancadan yapılacak sınavlarda, adaylara verilecek soru kitapçıklarında 80 soru bulunacaktır. Sorular; sözcük bilgisi, dilbilgisi, çeviri ve okuduğunu anlama sorularından oluşacaktır.

Sınava girecek adaylara yardımcı olmak üzere İngilizceden örnek sorular hazırlanmıştır. Çoktan seçmeli sorulardan oluşan diğer testlerdeki sorular da benzer şekilde olacaktır.

İngilizce soru örneklerine aşağıdaki bağlantıdan erişilebilir.


http://www.osym.gov.tr/dosya/1-57634/h/kpdsinternetsoruornekleriingilizce.pdf

İNGİLİZCE ÖĞRENME TAKTİKLERİ

Öğreneceğin dilin bütün kelimelerini kısa sürede tabii ki ezberleyemezsin. Ama kelime hazineni geliştirmek için de elinden geleni yapmalısın. İlk adım, öğrendiğin yeni kelimelerle cümle kurmak.

Sormaktan çekinme!

Öğrenme aşamasında, bazen konuyu anlamaman çok normal. Bu tip durumlarda senden başka kimsenin anlamadığına dair çıt çıkmıyorsa, kendini aptal gibi hissetme. Hemen parmağını kaldır ve anlamadığın yeri sor.

Yanlış yap!

Pratik yapmak, öğrenmek için en önemli adım. Bu yüzden kesinlikle "yanlış yapacağım" diyerek utanıp çekinme. Bilmediğin kelimeler olsa da, derste çat pat konuşmaya çalış. Unutma, ilk etapta derdini anlatman önemli!

Okumanı geliştir!

Okuma becerini geliştirmek için yabancı dergi ve gazeteleri oku. Böylece, bir yandan o ülkenin dilini öğrenirken, bir yandan da kültürünü öğrenebilirsin.

Yaz, yaz, yaz!

Öğrendiğin dilde günlük yazmak, okuduğun bir kitabın özetini çıkartmak veya seyrettiğin bir filmi yorumlayarak yazmak, dilini geliştirmene yardımcı olacaktır.

Ortamlara gir!

Öğrenmek istediğin dili arkadaşlarınla konuşarak geliştirebilir, yabancıların takıldığı kafelere giderek onların ortamlarına katılabilirsin. Örneğin Kadıköy''de "Teacher''s Bar", Taksim''de "Rıddım", "Madrid", "Çınaraltı", "James Joyce Irish Pub", "TSquare" ve elbette Sultanahmet, turist kaynıyor.

İzle, dinle!

İmkanın varsa mutlaka yabancı kanalları ile. Ayrıca, DVD''de film izlerken dilini seçme şansın bile var! Yabancı müzik dinlemeyi de ihmal etme. Doğru düzgün bir şey anlayamıyor musun? Korkma, bu sorunu yaşayan yalnız sen değilsin! Zamanla kulağın alışacak ve bir süre sonra pek çok şeyi anladığın fark edeceksin. Hem bu aksanının gelişmesine de yararlı olacak!

Sürekli sözlük kullanma!

Yabancı dili öğrendikçe yavaş yavaş seviyene göre kitaplar okumaya başla. Yalnız, bilmediğin kelimeler için her seferinde sözlük açmak yerine, cümlenin gidişatından ne demek olduğunu çıkarmaya çalış. Sürekli sözlükten bulmaya çalışmak, kısa süre sonra canı sıkacağı gibi keyifli bir okuma seansını da kâbusa dönüştürebilir.

20 Mayıs 2011 Cuma

İNGİLİZCE HANGİ SİSTEMLE ÖĞRENİLİR?

Her geçen gün yeni bir öğrenme sistemi de ortaya çıkıyor. Alışılagelmiş klasik sistemlerin yanı sıra, "Callan Method" veya "NLP ile İngilizce" gibi bilmediğimiz yöntemlerle karşılaşıyoruz. İngilizce eğitim konusunda ilk akla gelen yöntem, kuşkusuz klasik sistem. Bu sistemde İngilizce eğitimi başlangıç, temel, ön orta, orta, üst orta ve ileri olmak üzere altı kura bölünüyor ve okuma, yazma, dinleme ve gramer gibi başlıklar dili öğrenmek isteyenlere bir arada sunuluyor. İngilizce öğrenirken bazı temel dil becerilerinden söz edilmesi gerektiğini belirten Deulcom International Eğitim Müdürü Gülden Öklü, "Bir dili iyi bir şekilde öğretmek için okuma, yazma, dinleme, konuşma ve dilbilgisini bir arada vermek gerekiyor. Kişi bunlardan bir tanesini eksik alırsa dili öğrenmede güçlük çeker" diyor. Her kurun 120 saatten oluştuğu bu sistem, toplam 720 saatlik bir eğitimden oluşuyor.

Konuşarak öğretiyor

Son dönemde gündemde olan bir diğer eğitim metodu ise Callan Method. İngiliz patentli Callan Metod''da dersler soru - cevap şeklinde yapılıyor. Bu sayede sürekli dikkat harcamak zorunda kalan öğrencinin dersleri en üst düzeyde katılımla takip etmesi hedefleniyor. Türkiye''de toplam sekiz dershane bu yöntemle eğitim veriyor. Beş yıldır bu metotla eğitim veren Active English Learning Eğitim Müdürü İlker Sarı, öğrencilerin bu sayede çok daha hızlı İngilizce öğrendiğini söylüyor. Konuşmanın düşünerek değil, refleks olarak ağızdan geldiğine dikkat çeken Sarı, sözlerine şöyle devam ediyor: "Öğrenci düşünmeden konuşmalı ve anlamalı. Öyle ki, hiçbirimiz ana dilimizi düşünerek konuşmuyoruz. Kelimeler ağzımızdan otomatik olarak çıkıyor. Bu yöntem, bu felsefe üzerine kurulu."

Yedi kitaplık bir eğitimden oluşan Callan Method''un ilk kuru 660 milyon lira olarak fiyatlanmış. İngilizce öğrenme yöntemleri tabii ki bununla sınırlı değil. Bir de sektöre özel eğitimler veren kuruluşlar var. Bunlardan biri de Focus Language Center. Kurstaki İngilizce eğitimi, kişinin bulunduğu sektöre paralel olarak yapılıyor. Örneğin, pazarlamacılar ve bankacılar için ayrı sınıflar açılıyor. Bu sınıflarda, dil öğrenmek için gelen kişilere kendi sektörleriyle ilgili gelişmeler de aktarılıyor. Sıradan bir okuma parçası değil de, sektörle ilgili bir metin okutuluyor. Örneğin bilişim sektöründeki bir kişiye Bill Gates''le ilgili bir metin veriliyor. İnsanların kendi sektörlerindeki bir gelişmeyi daha yakından takip ettiklerini söyleyen Focus Language Center Genel Müdürü Begüm Özdoğularlı, bu sayede kişilerin daha etkin şekilde öğrendiklerini, kelimeleri unutmadıklarını söylüyor.

İngilizce şehir turu
Focus Language Center''ın bir diğer yöntemi ise iki - üç günden oluşan eğitimler. Bu eğitimlerde öğretim kurumu, eğitim almak isteyen kişiye yurt içinde bir otel ayarlıyor. Burada günde 10 saatlik eğitim alan kişi, sabah kahvaltısını başka bir öğretmen, öğle yemeğini ise başka bir öğretmenle yiyor. Daha sonra öğrenci ve öğretmen bir şehir turuna çıkıyor. Bu turda tüm konuşmalar İngilizce yapılıyor. İşadamlarının yurtdışı ziyaretler öncesinde tercih ettiği bu sistemle yöneticiler kendi ülkesinde otel, konaklama, rezervasyon ve yemek gibi tüm ihtiyaçlarını bu programda İngilizce konuşarak temin ediyor. Yurtdışına çıkınca da bunun faydasını görüyor. 300 saatten oluşan ortalama bir eğitim bu programda 12 ay sürüyor. Eğitimin ücreti ise ders saati başına 50 - 60 dolar arasında değişiyor.

19 Mayıs 2011 Perşembe

YABANCI DİL ÖĞRENMEK DİKENLİ BİR YOL!

Yabancı dil öğrenirken, birçok dikenli yoldan geçeceksin... Bunların ilki; işi başaramayanların olumsuz yorumları...

İlk yapacağın iş, olumsuz yorumlar yapanların sözlerine kulak asmamak. Bu işi başaracağına inanıp, asla pes etmemek.

Dil öğrenmek için, bir kursa veya derse gitmen gerekecek. Günümüzün koşullarında buna zaman ayırmak, kolay değil... Kursa gittiğinde yorgun olabilirsin, ama bu işi yapmaya azimliysen, konsantre olman imkansız değildir.

Sakın tembellik edip, bugün yarın deme!!! Hayatında ve kariyerinde başarılı olmak için, en az bir veya birkaç dilin gerekli olduğunu unutma!!!



Yabancı dilde, seviyeni belirledikten, bu dili nasıl öğreneceğini ve en önemlisi, bunun sana sağlayacağı faydaları bildikten, başaracağına inandıktan sonra, neden hala vakit kaybedesin ki???

Haydi; hemen kolları sıva...

Dil öğrenmek isterken; önüne parasal sorunlar çıkabilir. Ülkemizde, lise ve üniversite eğitimine burs verildiği halde, yabancı dil bursu pek verilmiyor. Ancak dil okulları, anlaşma ile toplu indirimler yapabiliyorlar. Eğer bir firmada çalışıyorsan ve senin gibi dil öğrenmek isteyen başka kişiler de varsa, onlarla birlikte, insan kaynaklarından da, böyle bir talepte bulunabilirisin.

Dil öğrenirken karşılaşabileceğin önemli bir sorun da, o güne kadar alışkanlık edindiğin yanlış çalışma metodlarıdır. Örneğin: türkçe düşünmek, sadece ezberlemek, hiç yazılı çalışmamak gibi... Eğer böyle bir alışkanlığın varsa, hemen söylediklerimize kulak ver ve lisan öğrenme yolunda motivasyonunu kaybetme...!!!

Yoksa sen hep türkçe mi düşünüyorsun?

Lisan öğrenirken türkçe düşünürsen işin zor...

Bu yapacağın en büyük hatalardan biri...

Çünkü Türkçe, Avrupa dillerinin tam tersi bir cümle yapısına sahip ve Türkçe düşünmek seni yavaşlatır.

Hele ara verirsen yandın!!!...